Ağlasa
âşık belâ-yı hicr ile nâlân olup
Gözlerinden
akan anun yaş yerine kan olup
(Aşık
dediğin ayrılık ateşiyle ağlamalıdır, o derece ki gözlerinden yaş yerine
kan akması gerekir.)
Geh
cefâ kûhı gubârından urunsa kisveti
Geh
belâ vadisini geşt eylese üryân olup
(Aşık
ya cefa dağının tozlarıyla giyinmelidir, ya da çölde giyinmeden
dolaşmalıdır. İlk mısrada Ferhat’ın, ikinci mısrada ise Mecnun’un resmini çiziyor
Fatih Sultan Mehmed)
Her
ne denlü cevrler görse vefâlar eylese
Her
ne denlü gülseler hâline ol giryân olup
(Her
ne kadar eziyet görse, istırab görse, herkes ona alay ederek gülse de
aşığın vefası artmalı,
aşık
sadakattan ayrılmamalıdır.)
Râz-ı
aşkı âşikâr etmeğe takat bulmasa
Sînesinde
nâvek-i dil-dûzlar pinhân olup
(Aşkın
sırrını açık etmek ayıbtır, zaten aşık da bunu yapmak istemez ama buna gücü
yetmese bile sinesine
yediği oklar sebebiyle rahat nefes alıp onu da yapamamalı, istese de o sırrı verememeli.)
Dilberinden
rahme er olmazsa ol dil-hasteye
Kimseler
derdine dermân edemez imkân olup
(Eğer
sevgilisinden bir lutfa kavuşmazsa onu hiçbir ilaç iyi edemez.)
Gam
beyabanına her gün eylese seyr ü sefer
Her
gece mihnet-serâ-yı firkate mihmân olup
(Aşığın hem gecesi
hem gündüzü eziyet olursa kayda değer olur.)
Verseler
mülki cihânın tac u taht-ı devletün
Avnî
kûyun terkin etmez başına sultân olup
(Dünyanın
tacını, tahtını, saltanatını tamamını bana verseler ey sevgili,
senin köyünün çevresini terk edip de o tacı başıma alıp bahtiyarlık taslamam.)
Avnî | Fatih Sultan
Mehmet | §